Prof. Dr. İsmail Şahin’den, Kıbrıs Barış Harekatı’nın Kıbrıs Türkleri için sunduğu güvenlik, egemenlik ve kalkınma fırsatlarına ilişkin derinlemesine bir analiz…
Şahin, 1974 sonrası dönemin uluslararası arenadaki yansımalarını ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası tanınma yolunda yaşadığı önemli değişimleri Kıbrıs Raporu için kaleme aldı.
Kıbrıs Barış Harekatı, 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye tarafından gerçekleştirilen ve adada yaşanan uzun süreli çatışma ve gerginliklere son veren tarihi bir dönüm noktasıdır. Bu harekat, Kıbrıs Türklerine yalnızca fiziksel güvenlik sağlamakla kalmamış, aynı zamanda siyasi ve toplumsal açıdan birçok kazanım getirmiştir.
Güvenlik ve Koruma
Kıbrıs Barış Harekatı’nın en belirgin kazanımı, Kıbrıs Türklerinin fiziksel güvenliğini sağlamasıdır. 1960’ların başından itibaren Kıbrıs Türkleri, Rum milliyetçilerinin saldırıları ve baskıları altında yaşamaktaydı. Öyle ki 1963-74 arası dönemde, bu saldırılar yoğunlaşmış ve adada tam anlamıyla bir etnik temizlik tehlikesi belirmişti. Bu yüzden Türkiye’nin askeri müdahalesinin amaçlarından birisi, Kıbrıs Türklerine güvenli coğrafi bir bölge oluşturmaktı.
Türk hükümeti 1963-74 arası dönemde Kıbrıs Türklerinin güvenliğini diplomatik kanallar vasıtasıyla sağlamaya çalışırken harekatla birlikte bu güvenlik formasyonuna fiziki güvenlik yani askeri güvenlik de eklenmişti.
Türkiye’nin askeri müdahalesiyle Kıbrıs Türkleri adanın kuzeyine, güvenli bir bölgeye taşınmıştı. Yapılan nüfus değişimiyle Rumların Türklere yönelik fiziki saldırıları sona erdirildi. Atılan bu adım, Muratağa, Sandallar ve Atlılar köylerinde yaşanan katliamlara benzer travmatik hadiselerin tekrarlanmaması adına hayati önem arz ediyordu.
Siyasi Temsil ve Egemenlik
Harekat, Kıbrıs Türklerine fiziksel emniyet getirdiği kadar onların siyasi temsilini de güçlendirmiştir. 1974 sonrasında, Kıbrıs Türkleri kendi siyasi yapısını oluşturma fırsatı bulmuştur. Bu, Kıbrıs Türklerinin kendi kaderini tayin etme hakkını aktif bir şekilde kullanması ve bu sayede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) giden yolların açılması anlamına geliyordu.
Dolayısıyla harekat, Kıbrıs Türklerinin ulusal kimliklerini daha da güçlendirdiği gibi devletleşme sürecinin de önünü açmıştır. KKTC uluslararası alanda tanınmasa da Kıbrıs Türklerinin kendi kaderini tayin etme, kendi egemenliklerini ilan etme hakkını kullanmaları bakımından KKTC’nin kurulması tarihi bir adımdı.
Ekonomik ve Sosyal Kalkınma
1963-1974 yılları arasında Kıbrıs Türkleri, ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmışlardı. 1963’te başlayan çatışmalarla birlikte, Kıbrıs Türkleri adanın çeşitli yerlerinde etrafı Rumlarla çevrili küçük birimlerde yaşamaya zorlanmışlardı. Rumların saldırıları ve baskıları nedeniyle Türkler, güvenlik kaygılarıyla sürekli tehdit altındaydı. Ekonomik ambargolar, işsizlik ve temel ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan zorluklar, Kıbrıs Türklerinin hayatını daha da zorlaştırıyordu. Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargo ve tecrit harekatla sona erdirilmişti.
Zira 1963-74 arası dönemde, Türkiye’den adaya gönderilen tüm insani yardımlar bile Rum kontrolü altındaydı ve bu yardımların pek azı Türklere ulaştırılabiliyordu. Harekat sonrası dönemde, Kıbrıs Türklerinin ekonomik ve sosyal kalkınması hız kazandı. Türkiye’nin sağladığı ekonomik destek ve altyapı yatırımları sayesinde, Kıbrıs Türkleri yaşam standartlarını yükseltti. Türkiye’nin desteğiyle adada yeni yollar, hastaneler, okullar ve diğer altyapı projeleri hayata geçirildi. Özellikle Lefkoşa, Gazimağusa ve Girne gibi şehirlerde yapılan yatırımlar, Kıbrıs Türklerinin ekonomik ve sosyal refahını artırdı.
Uluslararası Farkındalık
Kıbrıs Barış Harekatı, Kıbrıs’taki statükoyu değiştirmişti. Böylece Kıbrıs meselesinin uluslararası arenada daha fazla tartışılmasını sağladı. Kıbrıs Türklerinin yaşadığı mağduriyetler ve haklı talepleri, uluslararası toplumda daha fazla duyulmaya başlandı. Nitekim 1963-74 arası yıllarda uluslararası toplum, Kıbrıs Türklerinin feryatlarına karşı üç maymunu oynuyordu. Yani sağırdı, dilsizdi ve kördü. Bu nedenle, Kıbrıs Türkleri, uluslararası arenada büyük ölçüde tanınmıyordu.
1963’te başlayan ve 1974’e kadar devam eden Rum saldırıları ve izolasyon politikaları nedeniyle Kıbrıs Türkleri, dünya genelinde yeterince seslerini duyuramamıştı. Dahası Kıbrıs Türklerine uygulanan ekonomik ambargolar, onları uluslararası ticaret ve yardımlardan mahrum bırakmıştı. Türkiye dışındaki ülkelerden gelen diplomatik destek sınırlıydı ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası toplumdaki temsiliyeti oldukça zayıftı. Harekat sonrasında Türkiye’nin uluslararası platformlarda yürüttüğü diplomasi, Kıbrıs Türklerinin haklarını savunma konusunda önemli kazanımlar elde etmesine yardımcı oldu.
Türkiye’nin Kıbrıs Türklerine sağladığı askeri ve siyasi destek, onların haklarını uluslararası arenada daha etkili bir şekilde savunmalarına olanak tanıdı. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası örgütler, Kıbrıs Türklerinin yaşadığı durumu göz önünde bulundurarak Kıbrıs sorununun çözümü için çeşitli müzakere süreçleri başlattılar.
1974 sonrasında Kıbrıs Türkleri, uluslararası alanda kültürel ve eğitimsel iş birlikleri kurma fırsatı buldu. Kuzey Kıbrıs’ta açılan üniversiteler ve eğitim kurumları, uluslararası öğrencilere ve akademisyenlere kapılarını açarak Kıbrıs Türklerinin küresel bağlarını güçlendirdi.
Sonuç olarak Kıbrıs Barış Harekatı, Kıbrıs Türklerinin uluslararası alanda seslerini duyurabilmeleri ve diplomatik kazanımlar elde etmeleri açısından bir dönüm noktası olmuştur. 1963-1974 yılları arasında yaşadıkları izolasyon ve baskı döneminden sonra, 1974 sonrası dönemde uluslararası tanınma, ekonomik kalkınma ve siyasi temsil alanlarında önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Bu süreç, Kıbrıs Türklerinin uluslararası arenada daha güçlü ve etkili bir şekilde varlık göstermelerine olanak tanımıştır.