ABD ve Batı desteğiyle Suriye devleti içinde meşrulaştırılan YPG, özerk bir terör yapısına dönüşüyor. Şam yönetimiyle yapılan anlaşmalar, İsrail’in bölgesel planlarıyla birleşerek Türkiye için yeni bir jeopolitik risk yaratıyor. Doğu Akdeniz’deki güç dengeleri ve Kıbrıs müzakereleri bu sürecin ayrılmaz bir parçası.

Suriye’nin geçici cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yla, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi, SDG’nin ‘Suriye ordusuna entegrasyonu’ konusunda anlaşmaya vardı.
Terör örgütü PKK’nın, Suriye’deki uzantısı PYD/YPG/SDG üzerinden ülke içinde meşrulaştırılması anlamına gelen bu anlaşma ile terör örgütünün doğrudan bir devlet aygıtına dönüşmesi sağlanmış oldu.
ABD ve Batı’nın uzun süredir örtülü desteğiyle güçlenen bu yapı, Şam yönetimiyle anlaşarak bir tür “özerk teröristan” modelini hayata geçirme yolunda ilerliyor.
PYD Sözcüsü terörist Salih Müslim’in “Biz resmen bu devletin ortağıyız” ifadesi de bu dönüşümün açık itirafıdır.

İsrail, bir gün Şara’yı tasfiye ettiğinde, YPG’nin Suriye devleti içindeki temsiliyeti daha da güçlenecek ve İsrail’in uzun vadeli stratejik çıkarları doğrultusunda yeni bir siyasi denklem şekillenecektir. Yani örgüt Suriye’yi bölerek “teröristan”ı hayata geçirebilecektir.

Bu süreç, yalnızca Suriye sınırında değil, Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesinde de Türkiye’yi zorlayacaktır.
Kıbrıs meselesi, bu oyunun önemli bir parçasıdır.
Kıbrıs’ta çok yakında başlaması beklenen müzakereler bu açıdan çok kritiktir!
Türkiye, hem güney sınırındaki tehdidi hem de Doğu Akdeniz’deki kuşatma girişimlerini birlikte ele almalı, proaktif bir diplomasiyle hareket etmelidir.