Uğraş Beratlı Yazdı: Küresel Güç Dinamikleri ve Kıbrıs Sorunu

Uğraş Beratlı
Görüntülemeler
4 dk okuma süresi

Küresel güç dengeleri hızla değişirken, Kıbrıs sorunu büyük dönüşümünden nasıl etkilenecek? Siyasal iletişim danışmanı Uğraş Beratlı, 17 Mart’ta Cenevre’de gerçekleştirilecek Kıbrıs toplantısı öncesi görüşlerini paylaştı.

Cenevre’ye giderken, Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) birbirine girmiş durumda ve hiçbir şey bunu geri çeviremez. Birleşmiş Milletler (BM) kurulduğu tarihten beri en zayıf noktasında çünkü, ABD yönetimi BM’yi gereksiz görüyor. NATO sallantıda çünkü ABD, 75 yıldır Avrupa’yı Rus tehdidinden korumaktan yorulmuş, bozulan ekonomisinin sorumlularından biri kabul ediyor, “ben ordu besliyorum siz de keyfini sürüyorsunuz” diyor. Aleyhine uluslararası mahkeme kararı olan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu mahkum eden hakimler, ABD kongre üyeleri tarafından tehdit ediliyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kuruluşların ana kuruluş sebebi olan ABD doları karşısında düşük kur, ucuz ihracat politikasını engelleme görevini yerine getirmeyi beceremiyor. ABD’nin en büyük gücü olan büyük doğal kaynaklar, yüksek üretim kapasitesi ve izole anakara avantajları, bu avantajları korumaya harcanan kaynaklarca yutuluyor.

AB kendini korumaktan aciz ve zengin bir ihtiyardır. İhtiyar derken hem demografik olarak hem de zihniyet olarak. Yaşanacakların 90’da Sovyetler Birliği’nin (SSCB) çökmesinde yaşanandan çok daha geniş etkileri olacak. Yeni bir sistem kuruluyor, bu hem ABD’nin ihtiyacı hem de dünyanın geri kalanının. ABD bunun farkında ve bu değişimden en karlı olarak çıkmak derdinde. Bunun için yine Rusya ile ortaklık yapmak zorunda.

Yalta ve Postdam’da, Churchill masanın ucuna oturtulmuştu. De Gaulle davet bile edilmemişti. Churchill’in kabahati, Ramsay Mac Donald ve Chamberlain hükümetlerinin sosyal refahı artırmak için yüksek kur baskısı ve düşük gümrük oranlarıydı. Amerikalılar, İngilizlerin, Almanya ve ABD’ye karşı bu “büyük devlet” kalma hırslarını hem dünya savaşının hem de 29 krizinin esas sorumlusu olarak görüyorlardı. Almanya’ya karşı da yeterince silahlanmamıştılar. De Gaulle’ün kabahati ise Paris’in düşmesi, bütün havasına rağmen aslında savaştan Fransa’nın yenik çıkmasıydı.

Başa dönersek, şimdi yaşananların aslında neye benzediğini sanırım daha iyi anlayabiliriz. Trump, deli değil. Trump ve ekibi İngiltere’nin düştüğü duruma düşmek istemiyor. O zaman Almanya vardı şimdi onun yerini Çin aldı. Dünya baştan kuruluyor.

Cenevre’deki masada eli en güçlü kim bir bakın. Rusya ile ABD arasına sıkışmış AB’nin biri 244 diğeri 33 milyar dolar büyüklükteki iki ekonomisi olan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi mi, ikisinin toplamından yaklaşık dört kat büyük olan Türkiye mi? NATO’nun en büyük ikinci ordusunun sahibi Türkiye mi? Rusya’nın karşısında şu anda işgal edilse ABD olmasa hiç bir şey yapamayacak durumda olan AB’nin iki küçük ülkesi mi?

Ukrayna meselesi Rusya’nın zaferi ile bitti. Küresel sermayenin Ukrayna’yı AB’ye katma planı çöktü. AB için tehdit artık Polonya’nın düşmesidir. Rum Yönetimi lideri Nikos Hristodulidis yalnızdır. Kimse için tehdit değildir ve elinde olan tek avantaj da bunu korumaktan başka bir şey değildir. Yoksa sonu kendi boğaza karşı balık yerken, başka bir şehirde adanın güney yarısı ile ilgili verilecek kararı telefonda beklemek olacak, Zelensky gibi. Çok iddialı gelebilir ama durum Rumlar için hiç de iyi değildir ve bu ahmaklık biz Kıbrıslı Türkleri de tehdit etmektedir.

Ad image
Yazıyı paylaş
Siyasal İletişim Danışmanı - Uğraş Beratlı
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir