New York Zirvesi: BM’nin Tatar’sız Çözüm Planı mı?

Kıbrıs Raporu
Görüntülemeler
4 dk okuma süresi

KKTC’de 19 Ekim’de gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, tarafların görüş ayrılıklarının bilinmesine ve ortak zemin eksikliği tespitine rağmen, BM Genel Sekreteri Guterres’in müzakere ısrarı beraberinde önemli soru işaretlerini getiriyor. “Batı” federal çözümü reddeden Cumhurbaşkanı Tatar’ın yerine, müzakere masasına dönecek yeni bir lider mi arıyor?

Kıbrıs’ta 60 yılı aşkın süredir sürdürülen çözüm çabaları, tanıdık bir diplomatik koreografiyle bir kez daha sahne alıyor. 16-17 Temmuz tarihlerinde New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde yapılacak yeni zirve, geçmiş tecrübelerin gölgesinde yeni soru işaretleriyle gündemde.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in girişimiyle düzenlenecek olan bu gayriresmİ toplantıya, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Kıbrıslı Rum Lider Nikos Hristodulidis’in yanı sıra garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık da katılacak. Ancak bu buluşmanın, çözümden ziyade “diyaloğun sürdürülmesine” odaklandığı şimdiden ifade ediliyor.

Geçmiş Zirveler, Kırılma Noktaları ve Derinleşen Ayrılıklar

2004’teki Annan Planı referandumundan sonra, Kıbrıs meselesinde bir başka ciddi kırılma noktası 2017’de İsviçre’nin Crans-Montana kentinde yapılan zirvenin başarısızlıkla sonuçlanması olmuştu. Bu konferans, kapsamlı çözüm umutlarının belki de son kez ciddi biçimde tartışıldığı bir zemin olmuştu.

Ad imageAd image

Aradan geçen yıllarda çözüm vizyonu daha da parçalandı; tarafların pozisyonları birbirine taban tabana zıt bir hal aldı. Türkiye ve Güney Kıbrıs’ta 2023’te yapılan başkanlık seçimleri, BM nezdinde sınırlı bir “umut” yaratmıştı. Bu çerçevede, BM Genel Sekreteri Ocak 2024’te Kolombiyalı diplomat Maria Angela Holguin’i adaya kişisel temsilci olarak atadı. Holguin’in altı ay süren mekik diplomasisinin ardından sunduğu rapor, oldukça netti: “Taraflar arasında müzakereyi başlatmaya elverişli ortak bir zemin mevcut değildir.”

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, BM Genel Sekreteri Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin”i kabulü.

Holguin’in bu net tespitine rağmen Guterres, Mart 2025’te Cenevre’de bir başka gayriresmi toplantı düzenledi. Herhangi bir ilerleme kaydedilmemesine rağmen, bu toplantı sonunda Temmuz ayında New York’ta yeni bir buluşma yapılması kararlaştırıldı.

Ad image

Ardından 5 Mayıs 2025’te, taraflar Lefkoşa’daki ara bölgede bulunan Ledra Palace Otel’de yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdi. Ancak bu temas da taraflar arasındaki mesafeyi kapatmak bir yana, derin görüş ayrılıklarını daha görünür kıldı.

Cumhurbaşkanı Tatar, “iki devletli çözüm” tezini yinelerken; Rum Lider Hristodulidis, “yeniden birleşmiş bir federal Kıbrıs” çağrısını sürdürdü. Mülkiyet krizinin gölgesinde gerçekleşen görüşmede öze ilişkin kayda değer bir yakınlaşma sağlanamadı.

Ad image

Kıbrıslı tarafların pozisyonları sabit, talepleri neredeyse uzlaşmaz nitelikte. Bu koşullarda düzenlenecek New York zirvesi, gerçek bir müzakere süreci başlatmaktan çok, diplomatik jestler ve uluslararası topluma verilen sembolik mesajlar açısından anlam taşıyor olabilir.

Ancak zamanlama oldukça dikkat çekici. KKTC’de 19 Ekim’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde gerçekleştirilecek zirvenin seçim sürecine ve sonuçlarına etkisi merak konusu olmaya başladı.

Zira, mevcut Cumhurbaşkanı Tatar açık şekilde federal çözüm modelini reddederken, muhalefet bloğundaki bazı isimler bu modele yeniden dönüşe sıcak bakıyor. Uluslararası toplumun, özellikle Batı’nın, “federal zemin”e açık yeni bir liderle çalışmak istemesi ihtimali diplomasi kulislerinde giderek daha fazla dile getiriliyor.

O Halde Bu Zirve Ne İçin?

BM neden başarısızlığı kayda geçmiş bir zeminde ısrarla diplomatik süreçleri devam ettirme arayışında? Bu noktada şu temel sorular öne çıkıyor: Guterres, müzakerelere dönülmeyeceğini bilmesine rağmen neden ısrarla yeni toplantılar organize ediyor? BM, seçim sürecine etki edecek şekilde diplomatik zemini canlı tutmak mı istiyor?

Tüm bu sorular, Kıbrıs meselesinin sadece bir “çözüm arayışı” değil, aynı zamanda küresel diplomasi, bölgesel denge ve siyasi mühendislik alanlarında da nasıl bir oyun sahasına dönüştüğünü gösteriyor.

Yazıyı paylaş