National Interest: ABD’nin En Büyük Düşmanı, 35 Trilyon Dolarlık Borcu

Kıbrıs Raporu
Kıbrıs Raporu Görüntülemeler
5 dk okuma süresi

National Interest: ABD’nin artan borcu ve BRICS’in yükselişi ABD’nin küresel gücünü tehdit ediyor.

ABD merkezli yayın organlarından National Interest, ABD’nin ekonomik gerçeklerine ilişkin çarpıcı bir analiz yayınladı.

Söz konusu analizde, ABD’nin 35 trilyon doları aşan dış borcunun ülkenin en büyük ulusal güvenlik tehdidi olduğuna dikkat çekildi.

Öte yandan son yıllarda ekonomik ve siyasi güçleri artan BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ülkelerinin, ABD’nin küresel egemenliğine meydan okuduğu belirtilirken, bu durumun küresel ekonomideki güç dengelerini ABD aleyhine değiştirebileceği kaydedildi.

The Natioanal Interest’in ABD Analizi:

ABD’de bu yıl 1.6 trilyon dolar açık, 35 trilyon dolar toplam borç ve 1 trilyon dolar faiz ödemesi ile karşı karşıya kaldı. Eğer ABD para birimine gerçek bir rakip çıkarsa, o zaman tüm Amerikan finans sistemi bir anda çökebilir.

Ridley Scott’un 2012 yapımı Prometheus filminde, baş karakterlerden Michael Fassbender ikonik bir canavarın embriyosuna bakar ve “Büyük şeylerin küçük başlangıçları vardır” der.

Aynı şey şimdi, BRICS bloğu olarak bilinen yükselen ekonomik ve finansal ticaret bloğu için de söylenebilir.

BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın kısaltmasıdır. Bu terimin kökleri 2001 yılında Goldman Sachs’ın gelişmekte olan dünya ekonomisi hakkında yayınladığı bir rapora dayanıyor.

Batı’da pek çok kişi, bu terimi ve ortaya çıkarabilecekleri devasa finansal gücü yıllarca küçümsedi.

Ancak BRICS bloğu artık, 21. yüzyıl dünyasının zihninde sadece bir teori olmaktan çıkıp yavaş yavaş ABD liderliğindeki ekonomik sistemin kalbini hedef alan finansal bir hançere dönüşüyor.

Amerika Küresel Ekonominin Kalbi

Amerikalılar yirminci yüzyılın ortalarından itibaren uluslararası ticaretin merkezinde bir konum elde etti ve dünyanın geri kalan güçlerinin çökmüş ekonomileri karşısında net bir alacaklı haline geldi.

Buradan hareketle ABD, Soğuk Savaş’taki başlıca rakibi Sovyetler Birliği’ni izole ederek ve kontrol altına alarak yirminci yüzyıl boyunca ekonomik hakimiyetinin devamını sağladı.

Ekonomik olarak dünyanın geri kalanından koparılan ve dev bir parya haline getirilen SSCB, uzun vadede Amerikalılarla rekabet edemezdi.

Dahası, bu süre zarfında ABD kendi para biriminin birincil rezerv para birimi olmasını sağladı.

Petrol de, ABD doları üzerinden işlem gördüğü için Amerikan para birimi olduğundan daha da güçlenmişti. Federal Rezerv ne zaman ihtiyaç duysa kendi parasını basabildiği için de, ABD kendini dünyada başka hiçbir ulusun yapamayacağı şekilde finanse edebiliyordu.

Amerika Birleşik Devletleri’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hala ayakta kalan tek sanayileşmiş ekonomi olarak göze çarpıyordu. Dünyanın geri kalanı yeniden ayağa kalkarken, ABD potansiyel ekonomik rakiplerinden 15-20 yıl öndeydi.

Tüm bu faktörler, ABD’nin dünya sisteminde baskın ekonomik güç olarak kaldığı sürece, açıkların önemli olmamasını sağlayan olumlu bir döngü yarattı.

Washington ayrıca dünya finans sisteminin tepesindeki güçlü konumunu, sorun yaşadığı ülkelere zarar vermek için yaptırımlar gibi yıkıcı finansal silahlar üretmek için kullanabiliyordu.

ABD dış politika kurumu buna alıştı. Venezüella, İran ya da Kuzey Kore gibi rejimlere karşı uygulanan yaptırımların yararlı olduğu kanıtlandı. Washington’daki düşünce, ABD’nin rakiplerine karşı doğrudan savaş riskine girmektense onları yoksullaştırmak için ekonomik gücümüzü kullanmaktı.

Ekonomik Hakimiyeti Kötüye Kullanma Aptallığı

Zaman içinde bu yaptırımların faydası haklı olarak sorgulanmaya başlandı.

Washington bu gücünü, Rusya gibi diğer büyük güçlere de kullanabileceğini ve yaptırım uygulayabileceğini düşünmeye başladı. Nitekim Rusların 2014 yılında Kırım’ı yasadışı bir şekilde işgal ve ilhak etmesinden bu yana Washington’un yaptığı tam olarak buydu. Rusya için işler 2022’de Ukrayna’yı işgal ettikten sonra daha da kötüye gitti.

Ancak beklenmedik bir şey oldu. Batı yaptırımlarının ilk şoku geçtikten sonra, Rus ekonomisi sadece ayakta kalmakla kalmadı, Amerikan yaptırımları karşısında bile gelişmeye başladı.

Aynı zamanda ABD ekonomisi de bu süreçte kendi türbülansından geçiyordu. COVID-19 ve ardından gelen küresel kapanmalar, kırılgan olduğu ortaya çıkan tedarik zincirlerini paramparça etti.

Dahası, hem Trump hem de Biden Yönetimleri, önce kapanmaların neden olduğu ekonomik gerilemeyle mücadele etmek, ardından da kötü giden ekonomiyi canlandırmak için Amerika tarihindeki en sorumsuz düzeyde bütçe açığı harcamasına girişti.

Sonuç olarak, faiz oranları gibi enflasyon da hızla yükseldi. Her şeyin fiyatı karşılanamaz hale geldi. Amerikan ekonomisinin bel kemiği olan ortalama, orta sınıf Amerikalılar, dört yıllık bu sürecin ardından şu anda zor durumda.

Kaynak: The National Interest

Yazıyı paylaş
Yorum Bırakın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir