Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yükselişinin engellenemeyeceğini ifade eden Emekli Büyükelçi Osman Ertuğ, BM kararlarının Tanrı kelamı olmadığını vurgularayak, Kıbrıs’ın geleceğinin iki devletli çözümde olduğuna inanç belirtti.
Merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş ile uzun yıllar birlikte çalışan deneyimli diplomat, Cumhurbaşkanlığı Eski Görüşmecisi ve Diplomasi Özel Danışmanı, Emekli Büyükelçi Osman Ertuğ, Kıbrıs Raporu’na özel röportaj verdi.
2017 yılında başarısızlıkla sonuçlanan Kıbrıs Konferansı’nın ardından Birleşmiş Milletler’in dahi yeni bir inisiyatif almaktan imtina ettiği Kıbrıs sorununa ilişkin net mesajlar verdi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yükselişinin engellenemeyeceğine inanç belirten Ertuğ,
BM kararlarının Tanrı kelamı olmadığını hatırlatırken, Kıbrıs’ın geleceğinin iki devletli çözümde olduğunu vurguladı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, küresel paradigma değişimlerinden ve özellikle Türkiye’nin bölgede yükselen gücünden nasıl etkileniyor?
Uluslararası alanda paradigmaların değiştiği bir dönem yaşıyoruz. Doğu Akdeniz ve Kıbrıs da bu gelişmelerden etkileniyor. Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar ile birlikte iki devletli çözüm modeli üzerinde bir dış politika yürütüyoruz. Bu noktada anavatanımız ve garantörümüz olan Türkiye’nin tam desteğine sahibiz. Peki burada durabilir miyiz? Elbette Hayır!
Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın 77. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan Dünya’ya yaptığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) tanıma çağrısı çok değerli, hatta tarihi bir çağrıdır. İslam İş Birliği Teşkilatı’nda (İİT) gözlemci üye olan ülkemiz şimdi de Türk Devletleri Teşkilatı’nda (TDT) anayasal ismimizle yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak gözlemci sıfatını kazanmış durumdadır. Bunlar çok değerli ve büyük mücadeleler verilerek elde edilen kazanımlardır. Şüphesiz burada durmayacağız.
“Helen Dünyasında KKTC Paniği Yaşanıyor”
Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan bu gelişmelerden son derece rahatsız oluyor. Türkiye’nin hidrokarbon araştırmalarında elde ettiği başarılar, birlikte yürüttüğümüz Münhasır Ekonomik Bölge mücadelesi, resmi tanıma konusunda atılan adımlar, Helen dünyasını rahatsız ediyor. Açıkçası Kıbrıs Rum tarafı son dönemde KKTC’nin tanınmasını engellemek için yoğun çaba harcıyor.
Geride kalan 50 yıla dönüp baktığımızda Rum-Yunan ikilisinin bize karşı uyguladıkları tüm tedbirler başarısız oldu. Kıbrıs Barış Harekatı ile yeni bir coğrafya yarattık ve Kıbrıs Türkü burada bir Devlet kurdu. Devlet kurmak her halkın ulaşamayacağı bir olaydır. Biz bunu başardık. Bu başarıyı çok yakında tanınmayla taçlandıracağız. Devletin kıymetini bilmeli ve layık olduğu yere taşımak için mücadeleye devam etmeliyiz.
2017 yılındaki Kıbrıs Konferansı’nın ardından Kıbrıs konusu ile ilgili bir inisiyatif üstlenilmedi. İki devletli çözüm politikasında kararlı bir politika izleyen Kıbrıs Türk tarafı sizce hangi koşullar altında yeniden masaya oturabilir?
Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın da belirttiği gibi bizim diyalogdan kaçtığımız yok. Ancak ortaya koyduğumuz pozisyon nettir. Bu da nedir? Egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü. Çünkü karşı taraf buna sahip. Bu bilinç ve tanınmanın verdiği avantajı bize karşı kullanıyor. Herhangi bir uzlaşıya varmaktan kaçmasına rağmen hiç bir yaptırıma uğramadı. Dolayısıyla sonuç alamayacağımız başka hiç bir sürece girmemiz söz konusu değildir.
Burada eğer gerçek bir eşitlik zemini olacaksa, o zemin egemen eşitliktir. Uluslararası eşit uluslararası statüdür. Bunlar bize sağlandığı takdirde sonuç alıcı bir sürecin başlaması mümkündür. İki devlet zemininde bir uzlaşı bizce sürdürülebilir en gerçekçi uzlaşıdır.
Güney Kıbrıs’taki seçimlerin ardından bizi nasıl bir senaryo bekliyor?
Güney’deki seçimleri kazanacak ismin kim olduğu pek de önemli değil. Muhakkak ki Kıbrıs Türk tarafı üzerine baskılar gelecektir. Bunu görmek için kain olmaya gerek yok. Zaten izolasyonlarla üzerimize baskı uyguluyorlar.
Maraş açılımımız sürecek, bunu sürdürdükçe tepki koyma başlayacaklar. Bu tepki ne olacak? Protesto olacak, AB’yi, BM’yi harekete geçirmeye çalışacaklar. Baskıları daha ileri götürmek için uğraşacaklar.
Her şeye rağmen, BM Genel Sekreteri Guterres, uygun bir görüşme zemini olduğuna inansaydı zaten tarafları bir araya getirmek için girişimde bulunurdu. O, böyle bir zemin görmüyor.
“Kıbrıs’ın Geleceği İki Devletli Çözümdedir”
Güney’de ırkçılık ve uzlaşmazlık adeta bir kültür haline gelmiş durumda. Genç nesillere de bu ‘kültür’ aşılanıyor. Bu koşullarda adı ne olursa olsun geleceğin Kıbrıs’ını herhangi bir ortaklıkta görmek mümkün değil. Kıbrıs’ın geleceği iki devletli çözümdedir.
Makarios ‘Kıbrıs Davası’nı uzun vadeli mücadele olarak tanımlamıştı. Dolayısıyla buna bir “Kıbrıs Maratonu” da diyebilirsiniz. Bu maraton dayanıklılık gerektirir. Bizim de stratejimizi buna göre uyarlamamız gerekir. Dayanıklılık! Sadece dayanmak veya direnmek değil çalışmak, KKTC’yi içte geliştirmek, ekonomimizi çok daha müreffeh bir duruma getirmek, dışta ise tanınmanın gereklerini, altyapısını ve üstyapısını hazırlamak gerekiyor.
“Azerbaycan, Günü Geldiğinde Gereğini Yapacaktır”
Azerbaycan, KKTC ile çok iyi ilişkiler içerisinde ve bunu geliştirmeye devam ediyor. Bakü’nün uluslararası camiadan beklentileri var elbet. Evet, KKTC’yi tanıma konusunda Dağlık Karabağ sorunu geçmişte gerekçe olarak gösterilmiş olabilir ama bu sorun henüz tamamen çözümlenebilmiş değil. Tamamen çözümlenirse ne olur? Bu, ilgili devletin takdiridir. İnanıyorum ki günü geldiğinde, konjonktür el verdiğinde Azerbaycan “Bir Millet Üç Devlet” politikasını uygulayacaktır. Tarih vermek çok zor, uluslararası ilişkileri etkileyebilecek beklenmedik gelişmeler yaşanabilir. Dolayısıyla bunları zamana bırakıp belki noktayı koymak lazım.
Ancak Rumlar da boş durmuyor. Bu ilişkileri engellemeye çalışıyorlar. Batı’nın oyunlarıyla zamanında alınan BM kararlarını ortaya koyuyorlar. Halbuki bu kararlar en iyi ihtimalle tavsiye kararlardır. KKTC’yi tanıdığı için Türkiye’ye ne yapabiliyorlar? 541 ve 550 sayılı kararları gösterdiklerinde siz de onlara İİT’nin kararlarını çıkarıp gösterin. TDT’deki konumumuzu ortaya koyun. Tarihi süreci anlatın.
“BM Kararları Tanrı Kelamı Değildir”
İçimizden bazılarının da bu kararlara Tanrı kelamıymış gibi bakması son derece hatadır. BM Genel Sekreterlerinden birisi bana “Kıbrıs meselesine, BM kararları çerçevesinde bakacak olsaydım, görüşmelerde bir santim ilerleyemezdim” dediğini hiç unutmuyorum. Yani bunların gerçekçi olmadığını kendileri biliyor ama diyorlar ki “bizim hissiyatımız budur”. Senin hissiyatın böyle olabilir ama tarafsız bir hissiyat değildir bu. Daha gerçekçi olun. Bakın artık bu romantizmi. Bu yıkılmış bir siyasi evliliktir. Bunun yıkılmasına neden biz değiliz!
Biz zaten geleceğe bakan bir vizyon ortaya koyduk. Bu vizyon “iki devletli” çözüm vizyondur. Biz her iki tarafın eşitliği ve eşit uluslararası statüsünü savunuyoruz. Baştan beri var olan hakkımızı savunuyoruz. İyi birer ortak olamadıysak iyi komşu olmayı deneyelim.Bunun yolu da2 devletli çözümden geçer.
Türk-Yunan gerginliğinin ileri bir boyuta taşınması sizce Kıbrıs’ı nasıl etkiler?
Bir yangın çıktığında nereye sıçrayacağını kestirmezsiniz. Kıbrıs da bundan nasibini alabilir. Ancak bu noktada bizim güvenliğimizin tehlikeye gireceğini düşünmüyorum. Burada güçlüyüz. Buradaki kol ordumuz, güvenlik kuvvetlerimiz bence caydırıcılıklarını çok iyi şekilde sürdürüyorlar ve tabi Türkiye de oturup beklemiyor, gerekli tedbirleri alacaktır, almaktadır.