Ortadoğu’nun kanayan yarası İsrail-Filistin meselesine ilişkin Kıbrıs Raporu’na değerlendirmelerde bulunan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Sadık Akyar, 2020 yılında dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın “Barış Planı” olarak açıkladığı planın adım adım uygulanmakta olduğuna dikkat çekti.

Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğr. Üy. Yrd. Doç. Dr. M. Sadık Akyar
Hamas’ın İsrail’e beklenmedik saldırısının ardından İsrail uluslararası ve savaş hukukunun dışına çıkan uygulamalarıyla, başta Gazze şeridi olmak üzere hava taarruzları ve topçu ateşleriyle saldırılarına devam etmektedir. Bu saldırılara zaman zaman Lübnan ve Suriye topraklarındaki bazı bölgeler de ilave edilmaktedir. Ancak İsrail şu anda ağırlık merkezi ile Gazze Şeridi’ne saldırmakta, bunun sonucunda da sivil kayıplarda artış yaşanmaktadır. Maalesef sivil kayıpların çoğunluğunu da çocuk ve kadınlar oluşturmaktadır. Özellikle İsrail’in Al Ahl hastanesini vurmasından sonra yaklaşık 500 sivilin feci bir şekilde hayatını kaybetmesi, bu sayının çoğunluğunu yine çocukların oluşturması tüm dünyada İsrail’e karşı büyük bir infial ve nefrete yol açmıştır.

Batılı liderlerin İsrail’e destek ziyaretleri devam ederken en son Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Biden’ın ziyaretinden sonra İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Ortadoğu’daki durumu değiştireceklerini söylemesi çatışmanın gidişatı hakkında tüm dünyayı daha da endişelendirmiştir.
Peki İsrail’in savaştaki nihai hedefi nedir? Savaş ne zaman bitecek, İsrail ne zaman duracak? Acaba başta Türkiye, Rusya, Çin ve Arap ülkelerinin üzerinde durduğu iki devletli çözüm mümkün olabilir mi? Bu soruların cevabı tüm dünyada merak edilmektedir. Aslında bu soruların cevabını Trump’ın 2020’de önerdiği yeni Filistin devleti kurma fikrinde bulabiliriz.

“O dönemde ABD başkanı olan Donald Trump, ‘Yüz Yıllık Anlaşma’ adını verdiği barış planını açıklayarak planın hazırlanmasında da kilit rol oynamıştır. Yaklaşık 180 sayfalık plana göre, plan öncesinde İbrahim Anlaşmaları imzalanmıştır. Söz konusu anlaşmalar önce İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn arasında imzalanmış, ardından Fas ve Sudan da buna daha sonra katılmıştır. Anlaşmalarda taraflar arasında normalleşme ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi öngörülmakteydi. Hatta anlaşmaya taraf olan tüm ülkeler İsrail’in Gazze Şeridi’nde orantısız güç kullanmaya başlaması ile birlikte anlaşmaları askıya aldıkları yönünde açıklamalar yapmışlardır.
“Yüz Yılın Anlaşması” olarak lanse edilen ve sonuçta yeni bir Filistin devletinin kurulmasını öngören bu anlaşmanın önemli kısımları aşağıda belirtilmiştir:

- Gazze Şeridi’nin bir kısmında (tabi burada yerleşme ölçütü tam olarak belirtilmemiştir) ve Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimleri dışında kalan topraklarda yeni bir Filistin devleti kurulacak;
- Yeni Filistin devletinin ordusu olmayacak, sadece polis hafif silah kullanabilecek;
- Hamas silahlarını bırakacak ve Filistinli gruplar İsrail’i başkenti Kudüs olan bir Yahudi devleti olarak tanıyacak;
- Kurulacak yeni Filistin devletinin sınırlarının İsrail’in kontrolünde olacağı;
- Gazze’ye ekonomik ve tarım tesisleri kurulacağı, buraya bazı Filistinlilerin yerleşebileceği ancak israil’e kira ödeyecekleri,
- Projenin hayata geçirilmesi için 50 milyar dolarlık fon oluşturulacağı bu fonun ; ABD, AB ve Körfez ülkeleri tarafından sağlanacağı;
- Batı Şeria ile Gazze Şeridi’ni birbirine bağlayan 30 m. yüksekliğinde bir yolun inşa edileceği (nasıl olacağı belirtilmiyor),
- Gazze’den ayrılan Filistinlilerin başka bir yerde ikamet edebileceği (yer tam olarak belirtilmese de zaman zaman Sina Yarımadası bölgesi basında yer almıştır),
- Bu bölgelerde serbest ekonomik bölgeler dahi kurularak bu bölgeye yerleşen Filistinlilerin ekonomik aktivitelerinin sağlanacağı,
- Plana karşı çıkılması halinde Hamas, Filistinli yetkililer ile bağlantılı grupların lider ve öne çıkan üyelerinin yok edilmesi için ABD’nin İsrail’e yardım edeceği de planda belirtilmektedir.
Dolayısıyla şu anda yaşananların “Yeni Filistin Devleti” planı ile büyük oranda uyuştuğu söylenebilir. Özellikle bölgeden tahliye edilen sivillerin istikamet olarak Refah Kapısı ve Sina Yarımadası yönünde olması ilginçtir. Buna göre daha önce sorulan soruların cevaplarının İsrail’in Gazze’deki operasyonunun siyasi ve askeri hedefleri içerisinde bulunduğu öngörülmektedir.
İsrail’in bu savaşta siyasi hedefinin Gazze Şeridi’nin kontrolünün İsrail’e geçmesi, askeri hedefinin ise Hamas üyelerinin tamamen etkisiz hale getirilerek Hamas’ın yok edilmesi olduğu söylenebilir.

Sonuç olarak, yukarıda belirtilenlerin ışığında bugünkü güç dengesi ve çatışmaların gidişatına göre; Gazze Şeridi’nin tümünün ve Hamas’ın marjinal bir seviyeye (etkili eylem yapamayacak seviye) gelmesi durumunda savaşın düşük yoğunluklu bir hale geleceği, kalıcı bir barış için ortaya atılan iki devletli çözümün ise kast edilen Filistin Devleti’nin durumuna göre gündeme gelebileceği öngörülmektedir. Yine herkesin merakla beklediği kara harekatının ise, bölgedeki meskun mahal ve hendek durumu göz önünde bulundurularak abluka esaslı olarak ve yavaş bir şekilde yapılabileceği mümkün görülmektedir.