Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Özel Temsilcisi Ergün Olgun, Kıbrıs Raporu Genel Yayın Yönetmeni Mert Özdeş’in Kıbrıs sorununa ilişkin sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Özel Temsilcisi Ergün Olgun, Rum tarafından gelen müzakere çağrılarına yanıt verdi. Kıbrıs Raporu’na konuşan Olgun, Kıbrıs Türk tarafı için yeni bir müzakere masasının kurulmasının ancak tarafların eşit statüsünün kabulü ile mümkün olabileceğinin altını çizdi.
Türkiye’deki seçimlerin ardından, Ankara’nın bu yeni dönemde Brüksel ile ilişkilerini geliştirme arzusunun ortaya çıkması ihtimaline karşılık, Rum tarafının Kıbrıs’ta bir taviz koparma arayışı içerisinde olduğunu ifade eden Olgun, Türkiye’nin Kıbrıs politikasının değişmesinin söz konusu olmadığını kaydetti.

“Rum Tarafı Türkiye’den Taviz Koparma Peşinde“
Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in Kıbrıs Türk Halkına yönelik mesajları ve müzakerelere geri dönülmesi yönündeki motivasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hristodulidis dün ne idiyse bugün yine o’dur! Kendisi Anastasiadis döneminde izlenen hegemonyacı politikanın mimarlarındandır. Bu hegemonyacı politikanın temel amacı Adanın bir Helen adası olduğu illüzyonuna dayalı olarak işgal yoluyla yüzde yüz bir Rum devletine dönüştürülen sözde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sözde federal bir yapı çerçevesinde Kıbrıslı Türklerin entegre edilerek sonuçta fiili olarak bir azınlık statüsüne indirgenmesi, 1974 öncesi şartlara geri dönülmesi ve Garanti ve İttifak Antlaşmalarının ortadan kaldırılmasıdır. Crans Montana’da Hristodulidis, perde gerisinde dönemin Yunan Dışişleri Bakanı ve Rusya ile yürüttüğü operasyonlarla bu hedefe ulaşılmaya çalışmış ve bu hegemonyacı hedefe ulaşılamayacağı görülünce süreci çökertmişlerdir. Hristodulidis ve genelde Rum liderlerin bu hedefi değişmemiştir ve bugün Hristodulidis’in Kıbrıs Türküne karşı kuzu postunda bir tavır içerisine girmesi de bir anlam ifade etmiyor.
Yukarıdakilerin yanı sıra etkin uluslararası aktörlerin de Kıbrıs Türk Halkının özünden gelen eşitliğine ve hatta Kıbrıs konusundaki antlaşmalara gereken saygıyı göstermediğini görüyoruz. Bunun arkasındaki nedenler arasında hala medeniyetler çatışmasının etkisinin olduğunu düşünüyorum. Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye “öteki” olarak görünüyor. Rum tarafı da Avrupa Birliği ile Kıbrıs Türk tarafına ve Türkiye’ye karşı kendi bencil ve çağ dışı hedefleri arkasında güçlü bir ittifak oluşturmaya çalışıyor. AB de üyeleriyle dayanışma ilkesi gereği Yunanistan ve Rum Yönetimi ile birlikte hareket ediyor. Bunu bu gün, Batı İttifakının karşı karşıya olduğu zorluklar karşısında bu ittifakın geleceği için bir tehdit olarak görüyorum.
Türkiye’deki seçimlerin ardından, Ankara’nın bu yeni dönemde Brüksel ile ilişkilerini geliştirme arzusunun ortaya çıkması ihtimaline karşılık, Rum tarafının Kıbrıs’ta bir taviz koparma arayışı içerisinde olduğunu anlıyoruz. “Türkiye ile artık yapıcı bir gündemle çalışmak istiyoruz” demelerinin esas nedeni de taviz koparma meselesidir.

“Crans Montana’ya Dönüş Mümkün Değil“
Türk tarafı için Crans Montana’ya dönmek mümkün mü? AB, yeni bir inisiyatif alabilir mi?
Crans Montana’da kalınan yerden müzakerelere devam ederek beklentilerini gerçekleştirebileceklerini düşünüyorlar. Biz de buna karşı bir pozisyon aldık. Her platformda söylüyoruz, AB, Kıbrıs konusunda kesinlikle tarafsız bir noktada değildir. Esasen Kıbrıs meselesine taraf olmuştur. AB’nin 2004’te almış olduğu yüzde yüz bir Rum devletini tüm ada adına AB üyesi yapma kararı Kıbrıs’ta muhtemel bir uzlaşının önündeki en büyük engellerden biri haline gelmiştir. AB’nin bugün hala Kıbrıs Türkü’nün eşitliğini gözetecek bir tavır içerisinde olmaması da Rum tarafının Kıbrıs’a hakim olma hayalini daha da güçlendirmektedir.
Bu koşullarda biz Avrupa Birliği’nin herhangi bir şekilde, herhangi bir müzakere sürecinde yer almasına karşı olduğumuzu söylüyoruz. Dolayısıyla olası bir müzakere masasına özel temsilci atanması veya Birleşmiş Milletler’in (BM) Kıbrıs’ta yürütmekte olduğu iyi niyet misyonunu etkileyecek bir noktada bulunmasına da karşı olduğumuzu başından beri söylüyoruz.
Buradaki pozisyonumuz çok nettir. Bu konuda hiçbir şekilde bir değişiklik olacağını ön görmüyorum. Nitekim Cenevre’de gerçekleştirilen 5+1 formatındaki gayri resmi konferansında, AB’nin masada bulunma girişimini reddetmiş ve gözlemci olarak dahi masada bulunmalarına engel olmuştuk.

“Eşit Statü Kabul Edilmeden Yeniden Müzakere Mümkün Değil”
Kıbrıs Türk tarafı için müzakere masası hangi koşullarda yeniden kurulabilir?
Kıbrıs Türk tarafının bu konudaki pozisyonu da çok nettir. Bizim karşımızda bir Rum Devleti var. 1963 yılında işgal edilen Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası anlaşmalara aykırı bir şekilde tamamen Rum Devleti’ne dönüştürülmüş durumdadır. Bu devletin uluslararası statüsü ve egemenlik iddiaları ortadadır. Peki, Kıbrıs Türk tarafı herhangi bir müzakere masasına hangi statüde oturacak? Rum tarafının statüsü belli iken, uluslararası camia nazarında Kıbrıs Türk tarafının statüsü belirsiz durumdadır.
Eşitliğin hukukta üç temel ayağı vardır. Birincisi hak eşitliği, ikincisi statü eşitliği ve üçüncüsü de fırsat eşitliğidir. Şu anda bu haklarımızın hiç birisine saygı gösterilmiyor. Kıbrıs Türk tarafının söylediği şudur; egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz teyit edilmeden müzakere şartları oluşmaz. Bu konuda ve bu pozisyondan geri adım atmak söz konusu değildir.
Dolayısıyla şu anda siyasi bir müzakere söz konusu değildir. Ancak gündelik konularda taraflar iletişim halindedir. Bir anlaşmanın olmasını bekleyemeyeceğimiz konular ile ilgili 12 teknik komite, siyasi sorunların gölgesinde kalmadan eşitlik zemininde bir işbirliği süreci geliştirmeye çalışıyor.
“İç Muhalefeti İlkeli Olmaya Davet Ediyorum”
Rum Yönetimin’nden yapılan açıklamalara paralel olarak son dönemde içeriden yükselen “KKTC’nin müzakere masasına geri dönmesi gerektiği” yönünde yapılan çağrıları nasıl karşılıyorsunuz?
Bu süreçte Cumhurbaşkanımızın özel temsilcisi olarak Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda en doğru ve en iyi şekilde bu süreci yürütme gayreti içerisindeyiz. Biz bu konuda ilkeli davranıyoruz. İlke nedir? Tarafların eşitliğidir. Biz eşitliğin gözetilmesini istiyoruz. Müzakereye doğru zeminde başlamazsanız doğru bir netice elde etmeniz mümkün değildir. Doğru zemin nedir? Doğru zemin tarafların eşitliğidir.
Geçmişte olduğu gibi aynı şeyleri yaparak farklı bir netice elde etmeyi beklemek yanlıştır. Bazı çevrelerin söylediği gibi müzakerelerin kaldığı yerden devam etmesi halinde netice yine fiyasko olacaktır. Çünkü Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıs Türk tarafının eşitliğine saygı göstermiyor. Biz bu eşitliğe saygı gösterilmesini sağlamaya çalışıyoruz.
Onlara gerçek anlamda eşitliğin pratikte de gözetilmesi bağlamında insani konularda 6 işbirliği teklifi önerdik ancak bunlara dönüş bile yapmıyorlar. Bu tekliflerden biri hidrokarbon konusunda işbirliğiydi. Eğer taraftar eşitse ve gerçekten bu adanın ortak sahibi ise taraflardan sadece birinin bütün ada adına karar vermesi mümkün değil. Peki, Rum tarafı buna saygı gösteriyor mu? Hayır! Düzensiz göç konusunda ortak mekanizma kurulmasını istemiyorsun, adanın kara mayınlarından temizlenmesi için ortak komite kurulmasını da kabul etmiyorsun. Peki hangi şartlarda sizinle oturup müzakere edeceğim? Dolayısıyla, müzakerelerin başlatılması için çağrı yapanları ilkeli davranmaya davet ediyorum. Rum tarafında zihniyet değişikliğini görebileceğimiz hiç bir zemin yok.
Türkiye’nin Kıbrıs Politikasının Değişeceğine Dair Emare Yok
Eski Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Özdil Nami’nin Cumhurbaşkanı Ersin Tatar için sarf ettiği “Türkiye’den bir telefon ile mevcut politikası değişir” yorumuna nasıl cevap verirsiniz?
Kıbrıs meselesi sadece Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında olan bir ihtilaf değildir. Kıbrıs meselesi ayrıca iki ulus arasındaki bir meseledir. Ayrıca bunun ötesinde Kıbrıs’ın stratejik konumu nedeniyle uluslararası camianın ciddi bir ilgisi vardır. Bundan kaynaklanan nedenlerle Kıbrıs Türk tarafı politikasını Türkiye ile koordine etmektedir. Güney Kıbrıs da politikasını Yunanistan ve hatta Avrupa Birliği ile koordine ederek yürütüyor.
Bu gerekliliğe ve politikaya daha önceki Cumhurbaşkanları gibi Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar da dahildir. Bu koordinasyonun sağlanmadığı durumda ortaya içinden çıkılmaz daha büyük sorunlar çıkacaktır.

Egemen Eşitlik Politikasının Mimarı KKTC’dir!
Dolayısıyla Sayın Tatar bu hususa son derece dikkat etmektedir. Bu politikanın yani “Kıbrıs’ta egemen eşitlik” politikasının mimarı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir. Ulusal Birlik Partisi’nin geliştirdiği fikir çerçevesinde Sayın Tatar Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu gereklilik ve vizyonu ortaya koyarak seçimi kazanmıştır. Dolayısıyla bu düşüncenin nüvesi KKTC’de doğmuştur ve Türkiye’de bu politikayı benimsemiştir.
Bu politikanın değişeceğine dair herhangi bir ibare de yoktur. Neden yoktur? Çünkü KKTC olmadan “Mavi Vatan” konseptinin gerçekleşmesi mümkün değildir. Türkiye’nin bu politikadan vazgeçmesi mümkün değildir çünkü Türkiye’nin güvenliği söz konusudur. Türkiye Akdeniz’in Ege’ye dönüşmesini kesinlikle kabul edemez. Yaşadıklarımız ışığında KKTC, Türkiye için olmazsa olmaz, anavatanımız Türkiye de KKTC için olmazsa olmaz bir noktaya gelmiştir. Bunun bilinci içerisinde olmak mecburiyetindeyiz. Bunlar benim için rasyonel düşüncenin ürünüdür.
Enerji Konusunu İçerecek Bir Paket Anlaşmayı Değerlendirebiliriz
Rum Basınında Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin olarak, Enerji konusunun “yem” olarak kullanılacağı paket anlaşmadan bahsedildi. Bu yönde tarafınıza ulaşan bir girişim oldu mu?
Egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü zemininde, enerji konusunu da içerecek bir anlaşmaya tabii ki karşı değiliz. Kıbrıs Türk Halkı’nın varlığı ile KKTC’nin varlığının göz önüne alındığı, Türkiye’nin kıta sahanlığı ve deniz yetki alanlarındaki haklarını da gözetecek şekilde düşünülecek bir paket söz konusu ise tabii ki biz onu değerlendirebiliriz.
Güney Kıbrıs’ın savunma politikası ve silahlanma programı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu sağlıklı bir gelişme değildir. Bu adanın daha da silahlanmasına ve silahlanma yarışına yol açacak bir sonuçtur. Bunun altından Kıbrıs Rum tarafının kalkması mümkün değildir.
Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye bununla ilgili olarak gereken tedbirleri alacaktır ve muhakkak ki üstünlüğünü de koruyacaktır. Hani herkes bunu bilsin.
“Kıbrıs’taki Koşullar Federal Çözüm için Uygun Değil”
Kıbrıs Türk tarafının bugün yürütmekte olduğu “İki Devletli” çözüm yerine Federal bir çözümün en doğru çözüm modeli olduğu yönündeki ısrarcı yaklaşımlar için neler söyleyebilirsiniz?
Kıbrıs’ta iki uluslu bir federasyondan bahsediyoruz. Farklı ulusların veya farklı kimliklerin federal bir yapı altında siyasi ortaklığa girebilmesi için çok güçlü ortak çıkar/ihtiyaç gerekir. Böyle bir ortaklıkta da taraftarın birbirlerine saygı duymaları ve üstünlük kurma yarışı içinde olmamaları gerekir.
Kıbrıs’ta 200 yılı aşkın bir süredir ne yazık ki bir hakimiyetçi zihniyetiyle karşı karşıyayız. Bu eşit bir ortaklığın ruhuna aykırı bir durumdur. Çünkü Rum tarafının bulunduğu nokta, “tek başıma karşı karşıya olduğum tehditleri göğüsleyebilecek noktada değilim. Bunu ancak Kıbrıs Türk tarafıyla eşit bir taraf olarak birlikte yapabilirim” noktası değildir. Rum tarafı Kıbrıs Türk tarafını bir zül olarak görüyor. Yani kendi amacına ulaşmada bir engel olarak görüyor. Bu koşullarda gerçek eşitliğe dayalı federal ortaklığın kurulması ve yaşatılması mümkün değildir.
Öte yandan, iki farklı ulustan oluşan federal ortaklıkların yürütülmesi en zor olan ortaklıktır. Ve özellikle güç dengesizliği varsa güçlü olan taraf her zaman daha zayıf olan taraf üzerinde hakimiyet kurmaya çalışır. Yani Kıbrıs’ta maalesef bu dengesizlik var. Nedir o dengesizlik? Yani nüfus üstünlüğü, ekonomik güç üstünlüğü, uluslararası tanımışlık üstünlüğü, meşruiyet üstünlüğü, hepsi var. Rum tarafının hakimiyet kurma arayışı değişmiş değildir.
Rasyonel olarak baktığımızda, yani bu modeli bilimsel zeminde incelediğimizde Kıbrıs’taki şartların federal bir yapılanmaya uygun olmadığı açıktır. Böyle eşitsizlik ve dengesizlik şartlarında başka yerlerde de bu nedenle denemeler başarılı olamamıştır. Bu nedenle federasyonu destekleyen evvelki iki Cumhurbaşkanımız da başarılı olamamıştır. Bundan daha farklı bir sonuç elde edilmesi mümkün değil. Bu nedenle iki taraf arasındaki ilişkinin “egemen eşitlik ve eşit statü” zemininde işbirliği modeli üzerine kurgulanması lazım.
Her şey değişiyor ve belli bir istikametlere doğru gidiyor. Bizim proaktif davranarak önümüzdeki dönemi nasıl şekillendireceğimize dair daha cesur davranıp bir hamle yapmamıza ihtiyaç var. Kıbrıs Türk tarafı bunu yapmaya hazır. Rum tarafıyla ilişkilerini egemen eşitliği zeminle düzenlemeye hazır. Bundan geri duran Rum tarafıdır. Yani Kıbrıs Türk tarafı gerekenleri öngörü ile yapmaktadır.