New York’taki Kıbrıs zirvesinde diplomatik dengeler yeniden şekillendi. Türk tarafının net mesajları ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın kararlı duruşu, müzakere sürecine yeni bir paradigma kazandırdı. İki devletli çözüm artık sadece bir öneri değil, bir halkın iradesi. Gazeteci Aziz Karaziz’ın kaleminden…

Kıbrıs konusunda bir “zirve” daha geride kaldı. Taraflar bu sefer New York’ta bir araya geldiler.


Kıbrıs konusunda özellikle iki binli yılların başında yaşanan süreç, hepimizin malumu olan Annan Planı adıyla andığımız, hepimize çok şeyler öğretti. Şaşırtıcı bir şekilde Birleşmiş Milletler’in bile bu süreçten bir şeyler öğrenmiş olduğunu görmekteyiz. Henüz bütünlüğe etkisi olmasa bile bu öğrenilenler yavaş yavaş yola çıkmaya başladı. Ama daha çok yol gitmeleri gerek.
Birleşmiş Milletler demişken bir konuya da değinmeden geçmeyelim. Dünyada o kadar sorun varken, bilhassa İsrail’in artık sadece bölgesini değil dünyayı tehdit eder hale gelmiş olan devlet terörü sürerken, Birleşmiş Milletler’in bu konuyu teğet geçip Kıbrıs konusu gibi savaşın veya çatışmanın olmadığı, herkesin huzur ve güven içerisinde yaşadığı, hatta savaştan kaçanların can güvenliği açısından sığındığı bir coğrafya ile uğraşması anlaşılır bir durum değildir.
Aslında anlaşılan ve söylenebilecek çok şey var ama sonraya kalsın.
Birleşmiş Milletler çok şey öğrenmiş dedik. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreterleri de bu öğrenmişlikten paylarını almışlar. Özellikle de şimdiki Genel Sekreter Antonio Guterres. Göreve ilk başladığında “bakalım bu ne yapacak” demiştik. Bunu derken de çok umutlu değildik.
Sakın yanlış anlaşılmasın, hâlâ umutlu değilim. Birleşmiş Milletler’in mevcut köhnemiş yapısı kökten değişmeden kişiler, görevleri ve mevkileri ne olursa olsun bir fark yaratamaz. Ama Guterres en azından çabalıyor. Kıbrıs’taki durumun Rum hükümetinin boyunduruğunda olduğunu iyi görmüş. Bu boyunduruktan mümkün olduğunca kaçmaya çalışıyor. Israrla çözüm modelini telaffuz etmekten kaçınıyor. Taraflar arasında bir güven sorunu yaşandığı tespitinden yola çıkarak mevcut koşulların masaya oturmak için gerekli zemini oluşturmadığını söylüyor.
Yapabildiği de bu kadar zaten, ötesine geçemiyor. Bu bile önemlidir.
Bu duruma Birleşmiş Milletler kendi başına gelmedi. Türk tarafının kararlılığı bunun yegâne mimarıdır. Masaya oturma ritüelinin 2017’de Crans Montana’da artık tamamlandığını, federasyon arayışının başarısızlıkla sona erdiğini dile getiren Türk tarafı olmuştur. Türkiye en başından beridir Kıbrıs’ta kalıcı ve yaşayabilir bir çözümün her iki halkın da kendi devletine sahip olacağı bir yapıdan geçmekte olduğuna inanmıştır.


Evet, yeri geldiğinde federasyon görüşmelerine en güçlü desteği veren de yine Türkiye olmuştur. Ama bu destek Kıbrıs Türk tarafının ortaya koymuş olduğu iradeye gösterilen saygıdan meydana gelmiştir. Kıbrıs Türk tarafından federasyon tezini savunan bir lider seçildiğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu iradeye gösterdiği saygıya paralel bir şekilde davranmıştır. Bu çok önemlidir ve de çok değerlidir.
Annan Referandumu sırasında da böyle olmuştur. Ama ne zaman ki Kıbrıs Türk Halkı bir takım gerçekleri bu kez yaşanmışlık olarak görmeye ve anlamaya başlayınca mutlak bir dönüşüm yaşanmıştır. Kıbrıs’taki Türk Halkı, karşısındaki Rum zihniyetinin kendisiyle en küçük bir hakkı bile paylaşmaya niyeti olmadığı gerçeği ile yüzleşmiştir.
Bu yüzleşme Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan halkta ciddi bir değişime yol açmıştır. Eskiden “Rumlar’la bir ortaklık olabilir” şeklindeki sokağın sesi, bugün artık “onlar kendi devletlerinde, biz kendi devletimizde – en uygun çözüm budur” şekline dönüşmüştür.
İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu sese kulak vermiş ve Kıbrıs Türk Halkı’nın iradesini yansıtacak politikaları desteklemeye devam etmiştir. İki devletlilik bir çözümden öte, Kıbrıs Türk Halkı’nın ortaya koyduğu iradedir. Ve Türkiye Cumhuriyeti de bu iradeye duyduğu saygı ile hareket ederek en güçlü desteğini her platformda ortaya koymaktadır.
New York’ta yaşanan son zirvede de bunu bir kez daha gördük. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın sözleri, bunu tüm netliğiyle ortaya koymuştur.
Toplantının amacı Ada’daki gerçeklere dayalı bir vizyondan hareketle, iki toplumun da lehine olacak; uluslararası topluma ve bölgeye daha fazla istikrar üretecek bir hal tarzının nasıl mümkün olacağının tartışılmasıdır”
Hakan Fidan, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı
Fidan’ın “Toplantının amacı Ada’daki gerçeklere dayalı bir vizyondan hareketle, iki toplumun da lehine olacak; uluslararası topluma ve bölgeye daha fazla istikrar üretecek bir hal tarzının nasıl mümkün olacağının tartışılmasıdır” sözleri herkes tarafından iyi okunmalı ve doğru anlaşılmalıdır.
Bakan Fidan, “Ada’daki gerçeklere dayalı bir vizyon” derken az önce bahsettiğimiz Kıbrıs Türk Halkı’nın iradesini vurgulamıştır. Kıbrıs’ta Türk varlığı göz ardı edilerek bir sonuç elde edilemeyeceğinin altını çizmiştir.
Hakan Fidan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde daha şimdiden yer etmiş bir isimdir. Ama daha işin başındayız. Onun ülkesine ve milletine hizmet edeceği daha çok uzun yılları vardır. Ve o yıllarda farkını artan bir şekilde ortaya koyacağından kimsenin şüphesi yoktur.
Çünkü o, milletine inanmış, devletine sevdalı birisidir. Hepimiz için de büyük bir şanstır.
Onun “Türklerin ve haklarının yok sayıldığı bir denklemi kabul etmemiz söz konusu değil” sözleri ile tamamlayalım…


