KKTC Cumhurbaşkanlığı Eski Görüşmecisi, Sözcüsü ve Diplomasi Özel Danışmanı Osman Ertuğ, Kıbrıs Raporu için kaleme aldığı makalesinde, Batı’nın Filistin ve Kıbrıs’ta takındığı çifte standardını eleştirerek, ada’da gerçek ve sürdürülebilir barış için iki devletli uzlaşının şart olduğunu vurguluyor.
Kıbrıs Türk halkı olarak on yıllardır devam eden ulusal direniş ve mücadele yıllarından sonra Devlet olma aşamasına gelmişsek, bunu her şeyden önce bu davanın bayraktarlığını yapmış olan liderimiz Dr. Fazıl Küçük, Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş ve bu uğurda canlarını feda etmiş olan aziz şehitlerimiz, gazilerimiz ve mücahit Kıbrıs Türk halkı ile anavatanımız Türkiye’nin kahramanlık ve özverilerine borçluyuz.
Esin kaynağımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa kemal Atatürk ve O’nun önderliğinde yürütülüp zaferle sonuçlanan Türk Kurtuluş Savaşı’dır. Bu özveriler olmasaydı, Kıbrıs Türk halkını ne gibi bir akıbetin beklediğini görmek için, gerek yanı başımızda Gazze’de cereyan etmekte olan katliamlar ve soykırım, gerekse dünyamızın diğer yerlerinde yaşanan savaş ve şiddet olaylarına bakmak yeterli olacaktır.
Bir zamanların mazlumlarının zalim olduğu ve emsali görülmemiş bir intikam duygusu içinde sivil, kadın ve çoluk çocuk demeden dar bir alana sıkıştırdıkları insanların başına bomba ve ölüm yağdırdıkları bir dünyada infial içindeyiz!
Batı dünyasının ise buna verdiği destek, bu katliamlar karşısında sessiz ve hareketsiz kalması ise durumun vahametini daha da artırmaktadır. Mısırlı bir sanatçının söylediği gibi, bu onlar açısından “moral ve ahlaki bir iflas”tır. Bu çatışmalar ve ateş çemberi içerisinde bir güven, barış ve istikrar adası olmanın huzurunu yaşıyorsak, bu, kahraman Türk Barış Kuvvetleri ve Güvenlik Kuvvetleri’mizin sağladığı etkin caydırıcılık sayesindedir. Bunun kıymetini bilelim!
Kıbrıs Türk halkının en önemli hasletlerinden biri de, 1960’larda ve 70’lerde uğradığı tüm katliamlar ve mezalime karşın, Kıbrıs Rum halkına karşı kin ve intikam hırsıyla hareket etmemiş olmasıdır. Aksine, Rum tarafına her zaman barış eli uzattık. Ama maalesef, yarım asrı aşkın görüşmeler sürecinde uzattığımız barış eli Kıbrıs Rum tarafınca aynı karşılığı görmemiştir. Bugün diyalog şarkıları söyleyip durmalarına bakmayın! Bu tamamen bir imaj yaratma oyunudur ve gerek bizi gerekse uluslararası kamuoyunu yanıltmaya yöneliktir. Ortak bir gelecek arıyorlarmış görüntüsü vererek ve bizi masada oyalayarak tanınmamızı engellemeyi amaçlamaktadır.
Samimi ve ciddi iseler, 41 yaşını doldurmak üzere olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Güney’deki “Rum Cumhuriyeti” kadar bir Devlet olduğunu kabul etsinler; on yıllardır halkımıza karşı uyguladıkları izolasyon ve kısıtlamaları kaldırsınlar; Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs Rum halkı kadar egemen bir halk olduğunu ve eşit uluslararası statüye hakkı bulunduğunu idrak etsinler. Yakın geçmişte kendi liderlerinin de dillendirdiği, ancak siyasi linç korkusuyla geri çektiği iki Devletli uzlaşıyı, resmi diyaloğu başlatmanın zemini olarak kabul etsinler.
İki Devletli uzlaşı, Kıbrıs adasında gerçekçi ve sürdürülebilir barışın diğer adıdır. Gelinen noktada, bizim artık sonu gelmeyen, gerçek eşitlik zemininde olmayan görüşmelerde kaybedecek zamanımız yoktur! Vizyonumuz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kalkındırıp tanıtmaktır!
Uluslararası topluma sesleniyorum; İsrail Filistin sorununda kalıcı çözüm olarak öngördüğünüz iki devletli uzlaşıyı neden Kıbrıs’ta reddediyorsunuz? Yoksa niyetiniz zoraki evlilik yoluyla yeni istikrarsızlık ve çatışmalara kapıyı açmak ve bölgeyi ve kaynaklarını kendi hegemonyanız altına almak mıdır?
Devletlerin tarihinde 41 yıl uzun bir süre sayılmaz ancak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, bırakın 41 yıl, 41 hafta, hatta 41 gün yaşayamayacağını iddia eden global güçler vardı. Bu iddialar göz önünde bulundurulduğunda, KKTC’nin 41 yıllık varlığının ne kadar önemli bir başarı olduğu anlaşılacaktır. Gaybubetimizde alınan tüm tek yanlı BM kararları, siyasi baskılar ve gayrı insani izolasyon ve kısıtlamalara rağmen, bugün, KKTC dimdik ayaktadır.
Sonuç olarak, Batı’nın Filistin-İsrail sorununda iki devletli çözüm önerisini savunurken, Kıbrıs sorununda aynı çözüm modeline karşı çıkması büyük bir tezat oluşturmaktadır. İki sorunun tarihi gelişimi birbirinin aynı olmasa da, aralarında evrensel prensipler açısından büyük paralelllikler bulunmaktadır. Bu da, topyekün katliamlar ve mezalime uğramış iki özgür ve onurlu halkın verdiği varoluş, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesiyle ilgilidir!
Uluslararası toplumun adalet ve eşitlik ilkelerine olan bağlılığını sorgulamamıza neden olan bu tutarsızlık, Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve çıkarlarının göz ardı edilmesine neden olmakta ve adada gerçekçi ve kalıcı bir anlaşmaya varılmasını engellemektedir. Uluslararası toplumun artık bu çifte standardı bırakarak, adil ve sürdürülebilir bir uzlaşı için Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünü tanıması gerekmektedir.