İsmail Bozkurt’un Kaleminden: 50. Yılında “20 Temmuz” Gerçeği ve Sonuçları

İsmail Bozkurt
İsmail Bozkurt Görüntülemeler
9 dk okuma süresi
Fotoğraf: Kıbrıs Raporu

Kurucu Meclis Üyesi, Eski Bakan, Araştırmacı-Yazar İsmail Bozkurt, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yıldönümünde, harekata ve sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerini Kıbrıs Raporu için kaleme aldı.

Aradan geçen yarım asıra rağmen Kıbrıslı Türklerin “Varoluş Savaşımı”nın devam ettiğine dikkat çeken Bozkurt, Kıbrıs’ta federal ortaklığa dayalı bir devlet kurmanın ütopya olduğunu net bir dille vurguluyor!

Kıbrıs Türkleri bakımından yıllarca beklenen ve özlenen 20 Temmuz’un (1974) üzerinden 50 yıl geçti. Eğer Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs Türkleri’nin Ada’daki toplumsal varlığını yok etme hedefi gerçeklik kazanamadıysa, bunu engelleyen yalnızca iki etmen var:

1) Kıbrıs Türkleri yıllarca direndi, direnebildi. Bu direniş kendi öz dinamiklerinden kaynaklanıyordu ve yanında yalnız Anavatan Türkiye vardı.  

Ad image

2) Kıbrıs Türkleri’nin 27-28 Ocak (1958) olaylarıyla doruğa çıkan İngiliz Sömürge Yönetimi’ne karşı verdikleri direniş ile 1955- 1960 silahlı direnişinin 1960 ortak Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş sürecinde Anavatan Türkiye’ye garantörlük-müdahale hakkı kazandırması, daha da önemlisi 20 Temmuz 1974’te bu hakkın fiiliyata geçirilebilmesi tarihin seyrini değiştirdi. Anavatan Türkiye’nin bu hakkı kullanabilme fırsatı yakalaması yani 20 Temmuz 1974 süreci, Kıbrıs’taki Türk varlığını sürdüren ikinci etmendir. 

Başka bir anlatımla,  20 Temmuz 1974 olmasaydı, çok büyük olasılıkla günümüzde Kıbrıs Türk varlığı olmayacaktı. Tabii ki eğer Kıbrıs Türk Halkı, Anavatan’ı Türkiye’nin desteği ile gerçek anlamda ve destansı/efsanevi bir direnişle ayakta kalmasaydı, 20 Temmuz olmazdı.

20 Temmuz 1974 olmasaydı, çok büyük olasılıkla günümüzde Kıbrıs Türk varlığı olmayacaktı. Tabii ki eğer Kıbrıs Türk Halkı, Anavatan’ı Türkiye’nin desteği ile gerçek anlamda ve destansı/efsanevi bir direnişle ayakta kalmasaydı, 20 Temmuz olmazdı.

Kurucu Meclis Üyesi, Eski Bakan, Araştırmacı-Yazar, İsmail Bozkurt

20 Temmuz 1974, Türk Tarihi’ne yön veren ve Kıbrıs Türkleri açısından yaşamsal/önemli sonuçlar doğuran bir süreçtir:

Ad image
  • Her şeyden önce Kıbrıs Türkleri’nin her an saldırıya uğramak, yok edilmek gibi kaygıları ve “dış güvenlik sorunu” ortadan kalktı.
  • Kıbrıs Türkleri, “benim”/”yurdum” diyebilecekleri bir toprak parçasına sahip oldular.
  • “Devlet deneyimi” kazanıldı. Uygulamalarla ilgili, haklı/ciddi hatalar, yakınmalar ve eleştiriler olsa da, Kıbrıs Türkleri’nin siyaset kurumu yeri geldiğinde yerden yere vurulsa ve saygınlığı dibe vurmuş olsa da, siyaseten tanınmasa da ortada bir devlet, KKTC var.
  • Mükemmel olmasa da, onlarca seçim gerçekleştirilerek demokratik deneyim kazanıldı ve siyasal partileri, sivil toplum örgütleri, medya kuruluşlarıyla çoğulcu bir yapıya geçildi.
  • 1974 öncesinde Kıbrıs Türkleri’nin bir ekonomisi, dünya ile ticaret ve finans bağlantıları yoktu. Sorunlar olmasına karşın artık bir ekonomileri ve Dünya ile bağlantıları var.
  • 20 Temmuz 1974 öncesinde Türkiye ve Dünya ile doğrudan iletişim/ulaşım olanağı yoktu. Sonrasında,  Türkiye ve Dünya ile doğrudan iletişim/ulaşım kurulabiliyor.  
  • Eksiklik olsa da KKTC’de altyapı konusunda epeyce yol kat edildi.
  • 1960 ortak Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Kıbrıs Türkleri’ne Anavatan’larından doğrudan/aracısız yardım alma hakkı tanıyordu. 21 Aralık 1963 sonrası süreçte, bu hak ancak Rum Yönetimi aracılığıyla gerçekleşebiliyordu. 20 Temmuz 1974 süreci, Rum Yönetimi aracılığını fiilen ortadan kaldırdı. Süreç içinde bu ilişki yasal statüye kavuşturuldu.
  • 20 Temmuz 1974 sonrası ortam ve dengeleri, Devlet’i siyaseten tanınmasa da, Kıbrıs Türk Halkı’nı “fiiliyatta”/”masada” güçlü ve göz ardı edilemeyecek bir konuma oturttu.
Kıbrıs Barış Harekatı’ndan Tarihi Kareler – Kıbrıs Raporu

20 Temmuz 1974’ün, Kıbrıs Türkleri’ni de ilgilendiren ama esas itibarıyla Anavatan Türkiye açısından önemli olan şu sonuçlarını da belirtmek gerekir:

  • Zürih-Londra, İttifak-Garanti anlaşmaları ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ile Doğu Akdeniz’de oluşan denge, Türk tarafı bakımından fiiliyatta/arazide daha etkin biçimde sağlandı.
  • Mavi Vatan ile Gök Vatan süreçleri de 20 Temmuz 1974 süreci ile ilişkili olup bir bakıma sonucudur.  
  • Kıbrıs sorunu dolayısıyla ABD ile Batı’nın Türkiye’ye uyguladığı ambargolar, milli savunma endüstrisinin gelişmesini doğurdu.

50 yıllık görüşme sürecinin en temel anlaşmazlıklarının başında “siyasal eşitlik” gelir. Crans Montana da bu yüzden çöktü. Günümüzde de temel sorunlardan biri budur.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk ve son Cumhurbaşkanı ve Başpiskopos Makarios

Gelin, 61 yıl öncesine gidip 1963’te Makarios’un istediği anayasa değişikliklerini anımsayalım. 13 maddelik anayasa değişik isteklerinin tümü de 1960 anayasasında bize tanınan siyasal eşiklik haklarının ortadan kaldırılmasına yönelikti. “Bir kaç gün içinde bizi etkisizleştirerek Enosis’i gerçekleştirmeyi” hedefleyen/öngören Akritas Planı, siyasal eşitliğimizden gönüllü olarak vazgeçmediğimizden hayata geçirildi. Yani onca savaş, kan, ölüm, göç, insanlık dramları, “özde” eşitliğimizi ortadan kaldırmak için yaşandığı halde, Rum-Yunan ikilisinin mantalitesinde hiçbir şey değişmedi. Açıkçası 1963’teki duruşları günümüzde de aynı! Tek adım bile atmadılar.  

Ad image

Görüşme sürecinde, Kıbrıs Türkleri bakımından, inanılmaz bir gafletle “tek egemenlik” denen uyduruk kavram için yaratılan yele kapılma, bu kavramı şu ya da bu biçimde yazılı biçimde kullanma olayı vardır. Bu olaya hep karşı çıktım. Onlarca yazı yazdım bu konuda, televizyon programlarında dile getirdim. Bana göre bu uyduruk ve bizim için üretilmiş kavram asla görüşme masasına gelmemeliydi. Hele hele yazıya hiç geçirilmemeliydi.


Merhum İsmail Kemal, sürekli olarak Kıbrıs konusunda yazdıklarıma, söylediklerime katıldığını söylerdi. Tek egemenlik konusunda da hep beni destekledi, görüşlerime katıldı. Bu konuyu benim yazmamın önemli olduğunu çok kez dile getirdi ve beni özellikle bu konuyu yazmam için hep teşvik etti. 

İsmail Kemal’in, yaşamını Güney’de, Kıbrıs Üniversitesi bünyesi içinde geçirdiğini bilmeyen yok sanırım.  Ben tek bir kez bile “neden, niçin” diye ona sormadım ama o nedense bazen değinmek gereğini duydu. Kaç kez, “eğer Güney’de yaşamasaydım, gençlik hayallerimden kurtulamayacak, birçok gerçeğin ayırımına varamayacak, Rum halkını tanımayacaktım” derdi.

İnsancıldı ve ideolojisi doğrultusunda bir toplumu toptan düşman ya da kötü görme gibi bir yaklaşımını görmedim. Ama Rum halkı içindeki güçlü Türk düşmanlığının ayırımındaydı. Eşitliğimizi kesinlikle sindiremeyeceklerini söylüyordu.

İsmail Kemal’le son görüşmemizde “kulağıma küpe” olan bir saptamasını dile getirdi. Rum halkının kesinlikle bizim eşitliğimizi kabul etmeyeceğini, bu bakımdan “federasyona asla razı olmayacaklarını” söyledi. “Akıllarında olan adayı sahiplenmektir. Bir gün, federal denen bir çözüme evet derlerse, bilin ki çözümün içeriğinde, ileride adayı sahiplenmelerine olanak verecek bir delik vardır.”         

Bu sözünü hiç unutmadım. Unutmam olanak dışı! Kulağımda hep küpe olarak kalacak! Bunun, yalnız kişisel olarak benim değil, başta siyasal erki elinde tutanların, hatta her Kıbrıs Türkü’nün kulağına küpe olabilecek önemli ve yaşamsal bir saptamadır. Toplumsal bellekte derinden yer etmelidir.


Rum-Yunan ikilisinin hiç değişmeyen hedeflerinden biri, Türk garantisini kaldırmak, en azından etkisizleştirmek, bunun için Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Kıbrıs’tan çıkarmaktır.

Dönemin İngiltere Başbakanı Harold Wilson (sağda) ve dönemin Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit ile Kıbrıs’a müdahale konusunu görüştü. – 18 Temmuz 1974

Daha 20 Temmuz süreci en sıcak günlerinde, dönemin Türk Cemaat Meclisi Başkanı olarak Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit’e yazdığım 24 Temmuz 1974 tarihli mektupta, “bulunacak çözüm biçimi ne olursa olsun, Türk Silahlı Kuvvetleri adadan çekilmemeli” demiştim.

Kıbrıs Türk Halkı, Varoluş Savaşımı’nı verirken Kıbrıs Türk kimliği, ulusal kimlik, benlik, kültür ve bilincinden ödün vermeme, gereken durumlarında direnme/savunma refleksi gösterebilme, örgütlenme, devlet olabilme becerisi gibi nitelikleri ve Anavatan’ının desteği ile ayakta kaldı. Bundan asla sapılmaması gerekir.

Bütün veriler, Kıbrıs’ta bir anlaşmaya varılsa da varılmasa da, Rum-Yunan tarafının Kıbrıs Türk Halkı’nı her yönden eritme ve erozyona uğratma amacından sapmayacağını göstermektedir.

Kurucu Meclis Üyesi, Eski Bakan, Araştırmacı-Yazar, İsmail Bozkurt

Sonuç olarak Kıbrıs’ta bir “20 Temmuz” gerçeği var ve tüm olgularla göstergeler, Kıbrıs Türk Halkı’nın Varoluş Savaşımı’nın henüz bitmediğini, bu savaşımın sürmekte olduğunu göstermektedir. Bütün veriler, Kıbrıs’ta bir anlaşmaya varılsa da varılmasa da, Rum-Yunan tarafının Kıbrıs Türk Halkı’nı her yönden (statü, kimlik, ekonomi, kültür ve saire) eritme ve erozyona uğratma amacından sapmayacağını göstermektedir.

Bu adada federal ortaklığa dayalı bir devlet kurmak, hayalin ötesinde ütopyadan başka şey değildir.

Kurucu Meclis Üyesi, Eski Bakan, Araştırmacı-Yazar, İsmail Bozkurt

Sözün kısası, merhum İsmail Kemal’in “kulağımda küpe” olan sözleri, bu Ada’da eşitlikçi bir ortaklık devleti kurulamayacağını söylüyor. Bu adada federal ortaklığa dayalı bir devlet kurmak, hayalin ötesinde ütopyadan başka şey değildir.

Yazıyı paylaş
Kurucu Meclis Üyesi, Eski Bakan, Araştırmacı-Yazar, İsmail Bozkurt 1940 yılında Larnaka'nın Boğaziçi Köyü’nde doğdu. 1962 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin İdari İlimler Bölümü’nden mezun oldu. 1963'ten başlayarak Türk Cemaat Meclisi Sosyal İşler ve Belediye İşleri Dairesi’nde Belediyeler Müfettişi olarak çalışmaya başladı. 21 Aralık 1963'te Rumların saldırısıyla başlayan Kıbrıs Türk Milli Mücadelesine mücahit olarak katıldı. Şubat 1964'te Geçitkale'ye gitti ve Geçitkale’nin merkezi bulunduğu Türk Köyleri topluluğunda Mücahit Komutanı olarak görev aldı. Bu arada Türk Halkı’nın ve mücahitlerin morallerini yüksek tutmak amacıyla, birkaç arkadaşıyla birlikte Mücahit adında haftalık bir gazete çıkardı. Ocak 1968'de, Sosyal İşler ve Belediye İşleri Dairesi’ndeki görevine döndü. Ekim 1969'da Adalet ve İçişleri Üyeliğine nakledilerek üyeliğin Belediye konularını yürütmekle görevlendirildi. Bu görevde iken 5 Temmuz 1970 seçimlerine katıldı ve Larnaka Bölgesinden Türk Cemaat Meclisi Üyeliğine seçildi. 1973-1975 yılları arasında Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı yaptı. İlk Kurucu Meclis’te görev aldı. 1976, 1981 ve 1985 genel seçimlerinde Toplumcu Kurtuluş Partisi’nden milletvekili seçildi. TKP’nin kurucuları arasında bulunan ve Genel Başkanlığını da yapmış olan Bozkurt, KKTC Kurucu Meclisi’nin de üyesi idi. 1985-1986 yılarında Turizm ve Kültür Bakanlığı yaptı.
Yorum Bırakın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir